26 Ağustos 2007 Pazar

PERDE

Ufuktan doğuyor güneş,
tüm görkemi ve parlaklığı ile.
Bütün bir gecenin bıraktığı izler aydınlanıyor,
biraz soluk,biraz da senli yüzümde.
Daha bir belirginleşiyor ifadem şimdi.
Aynalarla yüzleşiyorum.
Yarı aydınlık aynalarımla.
Tüm yaşanmışlıklar adına,
tüm gücümle sıkıyorum yumruğumu.
Kalbim gibi parçalara bölünüyor ayna...
Bakıyorum her bir parçanın üzerine düşmüş suretime.
Güneş sabırsız.Aydınlatmak istiyor karanlığımı.

Bir damla gözyaşım akıyor.Siliyorum
Ellerim ağlamaklı misali.
Kapatıyorum tüm açık perdeleri.
Ardına bakmadan topluyor eteğini güneş...
Karanlığım sunuluyor tekrardan.
Ve gümüş tepside,sindiremediğim acılarım ikram ediliyor.
Ter ve gözyaşı ile bulanmış ellerimi uzatıyorum.
Acı oluyorum.
Hüzün oluyorum.
Yüzüm hala soluk,hala senli...
Ama yapamıyorum.
Senden,tüm kederlerimi saracak bir çerçeve yapamıyorum.
Oysa ki,kendi ellerinle sunmuştun bana kederlerimi.
Güneşi yoksaymıştım,aydınlatırsın diye beni.
Ve şimdi;

Acı oluyorum.
Hüzün oluyorum.
Sen gidiyorsun ardına bile bakmadan,
Güneş misali...
Karanlığımı sunun bana.

Kapattım perdelerimi...
ACI GÖLGE

Terlemiş ellerim,dokundu saçlarına
gecenin bir vakti.
Tek tek aktı parmaklarımdan her bir tel;
saçların ıslandı.
Huzursuz oldun belki.
Belki ben ettim uyanmak istemediğin uykundan seni.

Kalkan olabilirdim düşlerine belki.

Rutubetlenmiş, aşılmaz duvarlarımı yıkardım uğruna.
Eğer ki,bir düşümde varedebilseydim seni.
Gözlerime yaktığın ateşi,okyanuslara yollayamıyorum.

Doyumsuz bir aşkı eritiyorum içimde.
Yaktığın ateş bendim belki.
Seni eritemiyorum alevlerimin içinde.

Bedenimdeki her bir zerreme kenetlenmişsin.
İsminin harfleri kazılmış tüm fikirlerime,dilime,zihnime.
Senle başlayan cümleler kuruyorum,senin olduğun hikayelerime.

Her gece ve sabahında tekrar tekrar armağanım oluyorsun.

Ruhumda yaktığım bir festival ateşi misali,
dans ediyorsun bütün büyünle...
Korkularımı ve tutkularımı yakıp,beni korlarımın içine gömüyorsun.
Savurduğun küllerim,yüzümde adeta bir gölge.
Acıdan ağırlaşmış göz bebeklerim büyüyor seninle...

22 Ağustos 2007 Çarşamba

Bir Gidiş Anı...

Kayıp bir kentin ürkek yağmur taneleriyle ıslanmış dar sokaklarında bir yerde tozlu bir tiyatro sahnesiydi hayat.Büyülü büyük kentin curcunalı ışıklarının içinde minik bir karartıydı varolmak...Ve hırçın bir melekti sahneye düşen...Minik ama güçlü,çelimsiz ama özgür karanlık gölgesi vardı...Söyleyeceği replikler dilindeydi ama,çözülmezdi dili hırçın meleğin...konuşmazdı....susardı sahnede...Biliyordu ki nefes almak doğal bir ihtiyaçtan çok,bir arzuydu...Biliyordu ki bir şarkı anlatırdı içindeki şizofrenik ruhu...Ve yine biliyordu ki bir şarkılık nefesi vardı bitirmek için tiyatroyu... Sessizliğin şarkısı içinde yaşarken bunalımını;hayatını ertelemekten çok,yaratmaktı içindeki tek arzu,ona ait yaşamı... Aynı replikler dolaşıyor zihninde,çıkış kapısı arıyor meleğin aleminde ama kurtulamıyorlardı...Çünkü hırçın melek biliyor ve saklıyordu...Ruhuna tecavüz edenleri susturacak olan o repliğin çıkış noktasını...Biliyordu ve gidiyordu...O büyülü kente,curcunalı ışıkların altında ki çelimsiz ama özgür gölgesine...O tozlu tiyatro sahnesinin tozlarını üflemeye,dar sokaklarını keşfetmeye,ürkek yağmur damlalarının altında ıslanmış kirpiklerinin altından minnetle bakmak büyülü kente...Gidiyordu işte...Çünkü diyordu hırçın melek,çünkü hayatımın oyunu başlamak üzere o tozlu sahnede...Ve gidiyorum aşık olduğum o büyülü kentime...
Ne ses istiyorum ne de bir cümle... Sadece ben varım,varmışım anlıyorum. Ve şimdi daha iyi biliyorum.Biribirinin aynı olan sahneler perdeleniyor hayatımda...Tiyatro güzeldir.Ama tiyatro senaryodur,kurgudur.Benimki fazla gerçekçi olmadı mı ? Perdeleri kapatsak mı? Ben sıkıldım bu sahneden... İnmek istiyorum.Şu sahne tozunu ben fazlaca yuttum... Başlarda tatlı geldi ama şimdi acımsı tatlar bırakıyor dilimde. Su içmek fayda etmiyor bu tadı geçirmeye... Yazdığım cümleler teselli bulmuyor artık adresi olmayan avare olmuş sevinçlerimde... Acı çekiyor her bir zerrem,kıvranıyor cümleler kırışmış sayfalarımda...Neyin bedeli bu? Senaryoda yok bunlar... Nerde benim repliğim? Ne söyleyecektim sen geldiğinde? Unuttum... Aklıma gelenler,dilime giden yolu bulamadı... Nerdeler mi? Sorma bana,bende bilmiyorum... Bıraktım zaten hepsini.... Varsın hepsi kayıp olsunlar...Dilimdeki acı tadı bilmesinler... Acı büyütür insanı.. Bende büyüdüm,hala da büyüyorum. Ama batıyorum amaçsızca.... Çırpınıyorum da batarken,bu bana sadece zaman kazandırıyor... Ne derin Allah'ım bu yer... Dibi yok hala görünürde.... Nereye bu yolculuğum? Hani son durak nerde? Kim hazırladı bu sahneyi? Bulamıyorum kapıyı! Sen! Çekil önümden artık,göremiyorum yolumu... Yanımda yürüyemiyorsun,bana yol göstermiyorsun... Yalvarırım çekil,bari kalan son aklımla,son gücümle bulayım yolumu... Ne ses istiyorum ne de bir cümle.. Sus bu yüzden sakın konuşma... Yol gösterme bana! Elimi tut götür... Bu sahne böyle miydi? Hatırlamıyorum... Hatırlatır mısın bana? Kaybetmeye yüz tutmuş kayıp sevinçlerime sahip çıkar mısın? Biliyor musun ben bulamıyorum... Sen bulabiliyor musun her kayıp sevincini? Yoksa sen hep mi mutlusun? Belli,sen yutmamışsın sahne tozunu.. Çok belli. Mutluluk nedir ki dostum? Sen bana acıdan haber ver??? Acı çek ki,büyüyesin... Sen daha çocuksun... Acıyı tanımamış hiçbir zerren! Bana anlatma mutluluk hikayelerini,sözümona mücadele eden içten içe umutsuz hikaye ve kahramanlarını... Ben büyüdüm çocuk...Masallarını unuttum... Sen sihir ol en iyisi... Ben yaşayan bir ölü,dokundur sihirli değneğini,hadi dirilt beni! Ama dur çocuk,elini kalbine koy,ordakiler varabilmişse diline, o zaman tut elimi... yap sihirini... Ama varamıyorsa kalbindekiler diline.. Bırak kalsın... Bırak... Ben büyüdüm çocuk... büyüdüm... Bu yüzden ne bir ses istiyorum ne de bir cümle...

14 Ağustos 2007 Salı

....adsız yitik....

el verdi yitiklik...bir içimlik... bir nefeslikti... en sıcak zamanında bile mevsimlerin,buz gibi olan ellerimin arasındaydı tüm nefretim... adı yoktu gecelerin hikayemde... sabahlardan sonra çöken o gece bendim... bir yokoluş dansı derinlerde.... ince bir melodi dilimde... bir yitiklik zihnimde... sen gibi... adın gibi... el verdi yitiklik... varlığının veda etmesi gibi... el verdin sen... bir gün geri alacağını bilmezmiş gibi dokundum ben.... dedim ya el verdi bi kere yitiklik... çıkmaz sokaklara çıkan dönemeçlerden aldım ilhamımı... iki cümleydin sen. varlığın sadece iki özne bir yüklem... biri sen,diğeri senden öte ben... bir de yüklem:el verdi yitiklik...
Bir sakin deniz, bir mahsun güneş ve bir adam... Ve koca bir hayat... diye yazdı tam iki saatir boş boş baktığı kırık beyaz kağıdına...Beyninde kurguladığı bir filmin sahnesi miydi bilinmez ama, o adam kendisiydi galiba.Bir anda savuşturdu beyninden bütün sahneyi. İndiriverdi perdeleri.Kağıttan kaldırınca başını tanıdık bir yol gözüktü ona.. Tanıdık bir bulmaca.. Ruhunun en dolambaçlı yollarına uzanan bir yol. Daldı gözleri her zamanki gibi. Ya da her zamankinden farklı... duraksadı... Ellerine baktı... aynaya baktı. Aynalar ona baktı.... cevap aradı bulamadı... Bağırdı, kendi içinde yankılandı... Sıktı sol avucunu.. sıktı sıktı... Kırılmış tırnakları battı etine kanattı.. Dokundu şimdi kağıdına.. Beyaz değildi artık kırık beyaz kağıt...Ama kırık kanayan bir kağıttı... Soranlara dedi : yüreğimi döktüm kağıda... çünkü yüreğim kırık kan kırmızı...

31 Temmuz 2007 Salı

Başında denedim ama yeterli olmadı. Sonrasını hiç sorma...
SENİ SEVİYORUM
söyleyemedim,söyleyemiyorum,söyleyemeyeceğimde...İster bağır çağır,ister bakma yüzüme... Ama gerçek bu. Olur da birgün bu şehirden gidersem de seni unutmayacağım.

Bu bir hikaye.. Sakın unutma... Ve sen hikayede herşeyden bihaber olan baş karaktersin...Ben mi? Bilmem nerdeyim... Ben hem yazıyorum,hem oynuyorum... Ama kaçıncı sayfadayım ve hangi roldeyim işte orasını kestiremiyorum... Varsın olsun böyle gitsin hikaye...
ya da
Belki de bütün hikayeler gibi bu da bitmeye mahkumdur... Buna da olsun... Hikayenin en güzel kısmı benim duyduğum aşktı... Tabii senden sonra...
Bakalım bu hikayeyi öğrenmek isteyecek misin...Ya da boşver... Deli saçması de geç... Efsane olsun... En azından çocuklar dinler güzel güzel uykuya dalarken...