26 Ağustos 2007 Pazar

PERDE

Ufuktan doğuyor güneş,
tüm görkemi ve parlaklığı ile.
Bütün bir gecenin bıraktığı izler aydınlanıyor,
biraz soluk,biraz da senli yüzümde.
Daha bir belirginleşiyor ifadem şimdi.
Aynalarla yüzleşiyorum.
Yarı aydınlık aynalarımla.
Tüm yaşanmışlıklar adına,
tüm gücümle sıkıyorum yumruğumu.
Kalbim gibi parçalara bölünüyor ayna...
Bakıyorum her bir parçanın üzerine düşmüş suretime.
Güneş sabırsız.Aydınlatmak istiyor karanlığımı.

Bir damla gözyaşım akıyor.Siliyorum
Ellerim ağlamaklı misali.
Kapatıyorum tüm açık perdeleri.
Ardına bakmadan topluyor eteğini güneş...
Karanlığım sunuluyor tekrardan.
Ve gümüş tepside,sindiremediğim acılarım ikram ediliyor.
Ter ve gözyaşı ile bulanmış ellerimi uzatıyorum.
Acı oluyorum.
Hüzün oluyorum.
Yüzüm hala soluk,hala senli...
Ama yapamıyorum.
Senden,tüm kederlerimi saracak bir çerçeve yapamıyorum.
Oysa ki,kendi ellerinle sunmuştun bana kederlerimi.
Güneşi yoksaymıştım,aydınlatırsın diye beni.
Ve şimdi;

Acı oluyorum.
Hüzün oluyorum.
Sen gidiyorsun ardına bile bakmadan,
Güneş misali...
Karanlığımı sunun bana.

Kapattım perdelerimi...
ACI GÖLGE

Terlemiş ellerim,dokundu saçlarına
gecenin bir vakti.
Tek tek aktı parmaklarımdan her bir tel;
saçların ıslandı.
Huzursuz oldun belki.
Belki ben ettim uyanmak istemediğin uykundan seni.

Kalkan olabilirdim düşlerine belki.

Rutubetlenmiş, aşılmaz duvarlarımı yıkardım uğruna.
Eğer ki,bir düşümde varedebilseydim seni.
Gözlerime yaktığın ateşi,okyanuslara yollayamıyorum.

Doyumsuz bir aşkı eritiyorum içimde.
Yaktığın ateş bendim belki.
Seni eritemiyorum alevlerimin içinde.

Bedenimdeki her bir zerreme kenetlenmişsin.
İsminin harfleri kazılmış tüm fikirlerime,dilime,zihnime.
Senle başlayan cümleler kuruyorum,senin olduğun hikayelerime.

Her gece ve sabahında tekrar tekrar armağanım oluyorsun.

Ruhumda yaktığım bir festival ateşi misali,
dans ediyorsun bütün büyünle...
Korkularımı ve tutkularımı yakıp,beni korlarımın içine gömüyorsun.
Savurduğun küllerim,yüzümde adeta bir gölge.
Acıdan ağırlaşmış göz bebeklerim büyüyor seninle...

22 Ağustos 2007 Çarşamba

Bir Gidiş Anı...

Kayıp bir kentin ürkek yağmur taneleriyle ıslanmış dar sokaklarında bir yerde tozlu bir tiyatro sahnesiydi hayat.Büyülü büyük kentin curcunalı ışıklarının içinde minik bir karartıydı varolmak...Ve hırçın bir melekti sahneye düşen...Minik ama güçlü,çelimsiz ama özgür karanlık gölgesi vardı...Söyleyeceği replikler dilindeydi ama,çözülmezdi dili hırçın meleğin...konuşmazdı....susardı sahnede...Biliyordu ki nefes almak doğal bir ihtiyaçtan çok,bir arzuydu...Biliyordu ki bir şarkı anlatırdı içindeki şizofrenik ruhu...Ve yine biliyordu ki bir şarkılık nefesi vardı bitirmek için tiyatroyu... Sessizliğin şarkısı içinde yaşarken bunalımını;hayatını ertelemekten çok,yaratmaktı içindeki tek arzu,ona ait yaşamı... Aynı replikler dolaşıyor zihninde,çıkış kapısı arıyor meleğin aleminde ama kurtulamıyorlardı...Çünkü hırçın melek biliyor ve saklıyordu...Ruhuna tecavüz edenleri susturacak olan o repliğin çıkış noktasını...Biliyordu ve gidiyordu...O büyülü kente,curcunalı ışıkların altında ki çelimsiz ama özgür gölgesine...O tozlu tiyatro sahnesinin tozlarını üflemeye,dar sokaklarını keşfetmeye,ürkek yağmur damlalarının altında ıslanmış kirpiklerinin altından minnetle bakmak büyülü kente...Gidiyordu işte...Çünkü diyordu hırçın melek,çünkü hayatımın oyunu başlamak üzere o tozlu sahnede...Ve gidiyorum aşık olduğum o büyülü kentime...
Ne ses istiyorum ne de bir cümle... Sadece ben varım,varmışım anlıyorum. Ve şimdi daha iyi biliyorum.Biribirinin aynı olan sahneler perdeleniyor hayatımda...Tiyatro güzeldir.Ama tiyatro senaryodur,kurgudur.Benimki fazla gerçekçi olmadı mı ? Perdeleri kapatsak mı? Ben sıkıldım bu sahneden... İnmek istiyorum.Şu sahne tozunu ben fazlaca yuttum... Başlarda tatlı geldi ama şimdi acımsı tatlar bırakıyor dilimde. Su içmek fayda etmiyor bu tadı geçirmeye... Yazdığım cümleler teselli bulmuyor artık adresi olmayan avare olmuş sevinçlerimde... Acı çekiyor her bir zerrem,kıvranıyor cümleler kırışmış sayfalarımda...Neyin bedeli bu? Senaryoda yok bunlar... Nerde benim repliğim? Ne söyleyecektim sen geldiğinde? Unuttum... Aklıma gelenler,dilime giden yolu bulamadı... Nerdeler mi? Sorma bana,bende bilmiyorum... Bıraktım zaten hepsini.... Varsın hepsi kayıp olsunlar...Dilimdeki acı tadı bilmesinler... Acı büyütür insanı.. Bende büyüdüm,hala da büyüyorum. Ama batıyorum amaçsızca.... Çırpınıyorum da batarken,bu bana sadece zaman kazandırıyor... Ne derin Allah'ım bu yer... Dibi yok hala görünürde.... Nereye bu yolculuğum? Hani son durak nerde? Kim hazırladı bu sahneyi? Bulamıyorum kapıyı! Sen! Çekil önümden artık,göremiyorum yolumu... Yanımda yürüyemiyorsun,bana yol göstermiyorsun... Yalvarırım çekil,bari kalan son aklımla,son gücümle bulayım yolumu... Ne ses istiyorum ne de bir cümle.. Sus bu yüzden sakın konuşma... Yol gösterme bana! Elimi tut götür... Bu sahne böyle miydi? Hatırlamıyorum... Hatırlatır mısın bana? Kaybetmeye yüz tutmuş kayıp sevinçlerime sahip çıkar mısın? Biliyor musun ben bulamıyorum... Sen bulabiliyor musun her kayıp sevincini? Yoksa sen hep mi mutlusun? Belli,sen yutmamışsın sahne tozunu.. Çok belli. Mutluluk nedir ki dostum? Sen bana acıdan haber ver??? Acı çek ki,büyüyesin... Sen daha çocuksun... Acıyı tanımamış hiçbir zerren! Bana anlatma mutluluk hikayelerini,sözümona mücadele eden içten içe umutsuz hikaye ve kahramanlarını... Ben büyüdüm çocuk...Masallarını unuttum... Sen sihir ol en iyisi... Ben yaşayan bir ölü,dokundur sihirli değneğini,hadi dirilt beni! Ama dur çocuk,elini kalbine koy,ordakiler varabilmişse diline, o zaman tut elimi... yap sihirini... Ama varamıyorsa kalbindekiler diline.. Bırak kalsın... Bırak... Ben büyüdüm çocuk... büyüdüm... Bu yüzden ne bir ses istiyorum ne de bir cümle...

14 Ağustos 2007 Salı

....adsız yitik....

el verdi yitiklik...bir içimlik... bir nefeslikti... en sıcak zamanında bile mevsimlerin,buz gibi olan ellerimin arasındaydı tüm nefretim... adı yoktu gecelerin hikayemde... sabahlardan sonra çöken o gece bendim... bir yokoluş dansı derinlerde.... ince bir melodi dilimde... bir yitiklik zihnimde... sen gibi... adın gibi... el verdi yitiklik... varlığının veda etmesi gibi... el verdin sen... bir gün geri alacağını bilmezmiş gibi dokundum ben.... dedim ya el verdi bi kere yitiklik... çıkmaz sokaklara çıkan dönemeçlerden aldım ilhamımı... iki cümleydin sen. varlığın sadece iki özne bir yüklem... biri sen,diğeri senden öte ben... bir de yüklem:el verdi yitiklik...
Bir sakin deniz, bir mahsun güneş ve bir adam... Ve koca bir hayat... diye yazdı tam iki saatir boş boş baktığı kırık beyaz kağıdına...Beyninde kurguladığı bir filmin sahnesi miydi bilinmez ama, o adam kendisiydi galiba.Bir anda savuşturdu beyninden bütün sahneyi. İndiriverdi perdeleri.Kağıttan kaldırınca başını tanıdık bir yol gözüktü ona.. Tanıdık bir bulmaca.. Ruhunun en dolambaçlı yollarına uzanan bir yol. Daldı gözleri her zamanki gibi. Ya da her zamankinden farklı... duraksadı... Ellerine baktı... aynaya baktı. Aynalar ona baktı.... cevap aradı bulamadı... Bağırdı, kendi içinde yankılandı... Sıktı sol avucunu.. sıktı sıktı... Kırılmış tırnakları battı etine kanattı.. Dokundu şimdi kağıdına.. Beyaz değildi artık kırık beyaz kağıt...Ama kırık kanayan bir kağıttı... Soranlara dedi : yüreğimi döktüm kağıda... çünkü yüreğim kırık kan kırmızı...

31 Temmuz 2007 Salı

Başında denedim ama yeterli olmadı. Sonrasını hiç sorma...
SENİ SEVİYORUM
söyleyemedim,söyleyemiyorum,söyleyemeyeceğimde...İster bağır çağır,ister bakma yüzüme... Ama gerçek bu. Olur da birgün bu şehirden gidersem de seni unutmayacağım.

Bu bir hikaye.. Sakın unutma... Ve sen hikayede herşeyden bihaber olan baş karaktersin...Ben mi? Bilmem nerdeyim... Ben hem yazıyorum,hem oynuyorum... Ama kaçıncı sayfadayım ve hangi roldeyim işte orasını kestiremiyorum... Varsın olsun böyle gitsin hikaye...
ya da
Belki de bütün hikayeler gibi bu da bitmeye mahkumdur... Buna da olsun... Hikayenin en güzel kısmı benim duyduğum aşktı... Tabii senden sonra...
Bakalım bu hikayeyi öğrenmek isteyecek misin...Ya da boşver... Deli saçması de geç... Efsane olsun... En azından çocuklar dinler güzel güzel uykuya dalarken...
Gelmişiz de çoktan gitmişiz...Gözyaşlarımızı silmeye vakit bulabilmişiz ancak...Ama sevmişiz,çok sevmişiz... Hep de seveceğiz.. Sevilen gitse bile... Bilemese ve bilmeyecek olsa bile... Dedim ya biz galiba hiç gelmemişiz..hiç... Zararı yok,geldiğimiz gibi gideriz... Yoo üzülme.. biz yine severiz... Başkalarını değil,yine seni severiz.. Hiç gelmeden...

29 Temmuz 2007 Pazar

Hayatın bir getirisi misin sen? Ama gel gör ki, ne bende soracak cesaret var sana, ne de sende cevaplayacak zaman... Neyse.Geldik,gidiyoruz mu diyorsun? Takılma mı? Kördüğüm olma mı?
Faydası yok inan bu dediklerinin. Ben böyleyim.Derinlerde yüzerim ama kıyılarıda severim. Kıyılardan bakarım ışıklı sulara... Bu yüzden deniz sevgim... Sırf beni anlatıyor diye,sırf aşığım diye ve evet sırf sende o dalgaların içindesin diye... Senin suretin orda diye... Sen yok sanırsın, ama ben biliyorum ki varsın...Bana bakma öyle kahve kahve...Dayanamıyorum artık diri diri ölmelere... Yok acından şikayetim,benim derdim varsa yoksa sensin.. Senin hasretin... Neden sanırsın bütün o zırvalıklarım? Belki şu anda bile hatrı sayılır derecede saçmalıklarım... Hiçbir mantıklı denecek cümle alamaz bendeki seni... Bırak koskoca bir saçmalık olarak hatırlanayım... Hani ne derler? Algıladığın gibi yaşarsın... Artık ne değeri olabilirki kelime oyunlarının? Ne ben ne sen çocuk değilsin... Tek bir satırını anlayamazsın şuraya karaladıklarımın... Senin için ne ifade eder soğuk bilgisayar ekranın? Hiçbirşey... Biliyorum... Ne geçerliliği olabilirki buraya yazdıklarımın? Hiç inandırıcı değil... Neyine inanacaksın... değil mi? Ama dur bir düşün istersen... "Seni seviyorum" kağıtta da aynı anlamı taşır burdada... Yüzüne söylerkende... Tek fark gözlerin... Demedim mi sana ? bakma bana öyle kahve kahve...diri diri öldürme... Bu yüzdendi umursamazlığım,saçmalığım,bunca zaman sessiz kalışım...Dünya üzerinde görüp görebileceğin en büyük sevda sana içimde yaşattığım... Hiçbir zaman yaşanmayacağına ölesiye inandığım... Tek kişilik efsane olmaya adayım... Bak sevdam,ilk üçe girmiş sevgili uzağım... Sana da bana da hayırlı olsun... Adını yok sayarım,sana değil içimdeki ruhunadır bu aşkım armağanım... sevdam,uzağım...
Beni anlattığına,benden parçalar taşıdığına inandığım şarkı sözleri... Ve bence şarkılardır insanı anlatan... tüm ruhu ve anlatılamayanları ile...Bütün çıplaklığı ile....Yeter ki anlatmak isteyin,yeter ki anlaşılabilin diye...




Sen anlarsın (Emre A.)

bugün biraz gerginim yine,
sesim değişik gelebilir biraz
,ama sen anlarsın,bana katlanırsın...
tuhaf laflar edebilirim,seni belki üzebilirim,
ama sen susarsın,çünkü beni tanırsın...
öyle çabuk kızma derdin hep,bu kadar da kolay alınma,
o zaman beni sar,hadi sarıl bana,
değişmez huylar bilirsin,
bir kere de sen dene alışmayı!
ben göğsüne yatarken böyle derin nefes alma
bu ara ihtiyacım var sana
ellerimi sakın bırakma
bana huzur veren tek yer senin yanın unutma
gün varıncaya kadar sabaha
sakın hiçbir yere kalkma
fazla bişey istemem
sadece dur burda...


Anladım ki (Leman S)

Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe
Sırf sana benziyor diye usulca sokulup merhaba dedim
Tanıdık bir huzur aradım şaşkın bakışlarında dün
Bildik bir söz bekledim eskiden kalma öylesine
Konuştu bir şeyler söyledi beklediğim sözler bunlar değil
Yüzüme baktı gözlerime ama senin gibi değil
Anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil
Hiç kimse senin gibi canımdan öte can değil
Anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil
Hiç kimse senin kadar fikrime huzur değil
Anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil
Hiç kimse senin kadar umuduma yol değil



Olduğu Kadar(Gripin)

Dert etmeye ne gerek var her şey olduğu kadar
Zorlamaya ne gerek var gittiği yere kadar
Özleyip kavuşamamayı aşk sandık senelerce
Zamanı durduramadık aşk bu mu hadi be sen de
Dört duvar arasında neler neler var aklında
Sana aşık olmaya mı geldim dünyaya?
Dört duvar arasında kimler kimler var yanında
Herkesin bir yedeği var mıdır dünyada?
Düşünmeye ne gerek var her şey olduğu kadar
Zorlamaya ne gerek var gittiği yere kadar
Kendine anlatamadın senin olmayan cümlelerle
Şişeler derman olurmuş derdine
Hadi be sen de...


Yarına ne kaldı? (Kargo)

Her şeyi benden istedin
Her şeyi bana yükledin
Yarına ne kaldı?
Bu kadar mı yakınsın
Gündüzler çabuk biter
Geceler gelip geçer
Yarına ne kaldı?
Bu kadar mı uzaksın
Her şeyi benden istedin
Her şeyi benden bekledin
Nerde senin cevabın?
Yarına ne kaldı?

Bi Haber (Vega)

sarılmayı isterdim çok dokunmayı sanagel bul beni
anlatmayı isterdim çok açılmayı sana...gel bul beni
dolaşırdı adımlarım birbirine...seni görünce
öyle emindim ki çıldırdığımı bildiğine
karışırdı kelimeler hep birbirine
seni görünce
öyle emindim ki çıldırdığımı bildiğine
yürüyordun beyoğlunda...
aşkımızdan bihaberdin
yürüyordun sen yolundan
aşkımızdan bihaberdin
ölüyordum ben yolunda
öldüğümden bihaberdin
eriyorum karşında...yerinde olsam nasıl öperdim


Biliyorsun (Sezen A.) (Aslında binlerce şarkıya bedel bana göre...Her bir satırı...)

Hayat bazen öyle insafsız ki
Küçük bir boşluğundan yakalar
Hissettirmez en zayıf anında
Seni ta yüreğinden yaralar
Ellerin kolların bağlansada
Başında kasırgalar kopsada
Sen tüm gücünle karşı koysanda
Seni acımasız sevdaya salar
Sende benim kadar gerçekleri görüyorsun
Beraber olamayız benim gibi biliyorsun
Bir başka dünyanın insanısın yavrucağım
Sen kendi dünyanın toprağında büyüyorsun
Haklısın biraz geç karşılaştık
Oysa hiç konuşmadan anlaştık
Bazı şeyler var ki söylenmiyor
Biz senle sözleri susarak aştık
İnsan acılarla kıvransa da
Ve o aşkta bir daha doğsa da
Dünyasını yeniden kursa da
Düşler ve gerçekler ayrı ayrı yaşar...

25 Temmuz 2007 Çarşamba





UZAĞIM;


Birçok şeysin sen.Birçok şey.Anlat deme.Uygun cümlelerim yok. Hem kaç heceye sığdırabilirimki seni?Tek bildiğim,çok şeysin sen.Çok şey...
Gerçeklikle hayalin,anlamsızlıkla anlamlılığın tam ortasındasın. Hem gerçeksin hem hayalsin... Gerçeksin çünkü varsın.Gözlerin,ellerin,sesin... Karşımdasın.Hem de hayalsin.öyle bir hayalki içinde gerçekliklerin var benim ulaşamadığım ve hiçbir zamanda ulaşamayacağım....Gözlerin var evet ürkek bir yaprağın titremesi gibi binbir korku ve heyecanla baktığım.Ellerin var evet sadece hayalet misali hikayemde tuttuğum.Sesin var evet her dem hasret duyduğum.... Her konuştuğunda dünyanın en güzel müziklerine asla değişmeyeceğim sesin. Bir o kadar da uzak sesin... bir o kadar uzak bakıyor gözlerin ve bir o kadar ulaşılmaz yerde ellerin... Uzak senin adın.... uzak kelimesine karşılık senin adın. Demiştim ya,birçok şeysin sen. Evet öylesin.Hem dokunacak kadar yakın,hem de uzaksın... Koskoca bir şehirsin sen. Büyük bahçelerin,göllerin var... Belki bir deniz var içinde... Sahillerin vardır... Belki bu yüzden sana olan sevdam uzağım.... Sen denizsin ben sana aşığım.... Ben aşığım sen denizsin... Sessiz koyların var keşfe çıktığım... Doğan yeni güneşin var kızıllığında akşamlarının. Yakamozların bile var geceleri nazlı gelin gibi denizinin üzerine süzülen... Koskoca bir şehirsin sen. Sabahların,akşamların... Yolların,kaldırımların..Bahçelerin,suların... Seni keşfe çıktım uzağım... Beni göremezsin... Var mı engel sınırın? Olsa ne yazar... Ben hayalet misaliyim uzağım... Beni göremezsin... Dedim ya.. Çok şeysin sen.. çok şey... Hem uzağım hem yakınım... Ama olsun.. Ben uzaklara aşığım.... ben sana sevdalıyım.... Senin sınırların var belki uzağım... ama unutma,ben yoklukla varlık arasındayım.... Ya yokumdur ya varım... Ama yok bile olsam uzğaım, bu yokluk içinde tek varlıksın uzağım.... çünkü ben sana sevdalıyım,seninle varım...

21 Temmuz 2007 Cumartesi

Ölene dek ruhumdan bihaber yaşayacak ve hep kayıp kalacak şehrime....

Gripin-Karışmasın kimseler bize...

ah dayan
bırak yollar girsin aramıza
söz sana başka bir ten giremez koynuma
geçer zaman durmaz akar kör kuyuya
ben beklerim
yenik düşmem ucuz oyunlara
dayan...üzülme...
sen meleğim hiç durmadan ağlardın niye?
gitme demedim bağlanmaktan korkarsın diye
karışmasın kimseler bize
Gör beni
Körelmesin kalbin uzaklarda
Hiç düşünme
Mühür vurdum dudaklarıma
Karışmasın, konuşmasın,Dokunmasın kimseler bize
gel artık vakit geldi canıma yetti özledim çok

16 Temmuz 2007 Pazartesi

Sessizliğime.. sessizliğime veriyorum herşeyini.. Senleyken sensiz günlerimi,giderken bana kalan yaşlı gözlerimi,sevdiğim diyemeden ölen bu minik bedenimi... herşeyi. Sessizliğime veriyorum.... sadece sessizliğime.
Uzun koridorlardan geçer gibi,en yüksek dağlardan bakar gibi,koskocaman bir çınar ağacının en sağlam dalından bakar gibi mavi denize... İşte böyle birşey seni sevmek. En çok suskun olduğum zamanlarımda şahlanır sevgim... En sessizliğimde.. Öyle ya herşeyim sessizliğimde benim.Sen bile.. sevgim bile... gözlerin bile...

Korkuyorum sessizliğimden zaman zaman. Hele de içinde sen olduğun zaman. Bu yüzden verdim herşeyimi sessizliğe ben.. Sırf sen ordasın diye.. İşte böyle sessizim ben... Aradığım sensin sessizlikte... bana konuş deme... deme...

15 Temmuz 2007 Pazar

... yorumsuz...

Ne yapın edin mutlu olun. Eğer elinizdeyse zorlayın sınırları ama yakalayında zamanı. Ne zaman sizin peşinizden koşsun, ne de siz zamanın.. Hayat saniyeler bazen,hayat saatler çoğu zaman, hayat sensin her zaman, hayat benim, hayat o.. hayat bizleriz.. Hayat aynaya bakmak.. Aynaya bakıpda ne istediğini gözlerinin içinde görebilmek... İsteğini o kovaladığın zamana vermek ve koşmak. Koşmak ve hayal etmek... Bütün benliğinle, sana ait olan, senin özünle.. Durup beklemek bazen. Arkanda kalanları beklemek.. Beklemek. İstediğini beklemek... Nerde iyi hissediyorsan kendini o durakta, o zamanda, o insanın yanında beklemek... Ama yaşamak, ama mutlu olmak.. Ama zamanı doğru yerinden tereddütsüz yakalamak... Ve içinden geleni istemek... Kulağını ruhuna dayamak ve fısıldamak... sadece fısıldamak.. Nasıl olursa duyulur sesin... Nasıl olsa...

8 Temmuz 2007 Pazar



Bir son'a gidiş öyküsü


Günlerden hangi günün olduğu önemli olmayan bir hayat benimkisi. Engebeli düz bir arazi.Sürprizi yok bağlarımın,bahçelerimin...Kırık dökük ama halen biraz da sağlam çitlerim var sadece. Her sabah uyandığımda "ya onlarda olmasa"dediğim çitlerim...
Gördüğünüzden,göründüğümden çok öte biryerdeyim.İnanın, çoğunluk için gözardı edilebilirim. İnançlarınızı sınırlandırdığınızdan belki. Bana inanmayın.Ben körelmiş bir cümleyim.Kendi hikayemde ebeyim.Gözlerimi kapamayın. Zaten görmek istemediğim yerlerdeyim.Yok arayacak gücüm kayıpları.Tamam anladım.Şu perdenin,şu kapının arkasındasınız. Sobe!!!
Bana inanmayın.Ben yorgun bir ebeyim.Sonu olmadı,olmayacak kaçışlarımın.Umut bağlamıyorum artık. İpim sağlam değil.Attığım her düğüm çözüldü.İpim koptu. Bir ipim var mıydı? Ya da olan neydi? Bana inanmayın.Saçmalıyorum. Saçmalığın doruğundayım.
Hayal kurar mısınız bilmiyorum.Kurmadıysanız bile şuan tanıştınız.Merhaba ben hayal.. Gerçeklikten dibine kadar sıyrılmış bir hayalim...Zihninizde yer etmeye geldim. Benim hayallerimden de bahsederdim size. Ama, hepsini çaldılar,vurdular.. hepsi öldü.Bu yüzden sağlam değil çitlerim.Acımayın bana.Çünkü ben acımıyorum hayata,insanlara... Ama siz inanmaya başlasanız iyi olur bu toplu katliama. Ben değil,şimdiye dek sindirdiğim sözlerim,cümlelerim öldürecek sizi,hepinizi...
Bu okuduğunuz "bir son'a gidiş öyküsü"... Belki. En sonda hep ne vardır? Kim bekler? İyi midir,kötü müdür? Bu sefer doruğunda değilim saçmalığın.Aksine tam ortasındayım. En az saçmalayabildiği kadar normal denecek bir insanın. Siz bana inanmayın. Ben bir rüyayım.
Kimin sonudur bu? Muhtemel düşüncelerinizi anlıyorum. Burda saçmalayan ve hatta tümden hayal olan bir ben varım öyle değil mi? Dolayısıyla bu sonu bana layık görüyosunuzdur. Haklısınız. Bir son benim için muhteşem olurdu. Ama malum. Etkiye-tepki meselesi. Bir son muhakkak var ve o sonda binlerce kişi var. Ben sadece birisiyim.Binlerce hayalden sadece biri... Ama o "son" un öncesinde içinde milyonların olduğu bir hayat var. Ve asıl sonu hakeden emin olun o milyonların içinde gizli olanlar. Bana inanın.Sizler... palyaçolara gülenler... bizler... o güldüğünüz palyoçalar... Mutluluğu,sevgiyi,herşeyin özünü hiç karşılıksız sunanlar...
Dediğim gibi "bir son'a gidiş öyküsü" bu. Fakat asıl son da olan sizsiniz. Evet siz. O milyonlar...Bu milyonların öyküsü. Benimki mi? Benimki sadece bir hikaye.... ve tüm hikayeler bitmeye mahkumdur...
Hem de masum bir çocuğun derin uykusunda...

6 Temmuz 2007 Cuma

benden biri siz,sizden biri ben,hayattan bir hikaye bizler...

hayat dedikleri... "hayat"... nedir kelime anlamı şu elimizden düşürmediğimiz! kitapların dışında okuduğumuz? bilmiyorum düşünen var mdır? yani var mıdır diyorum,çünkü; benim tanıdığım insanların çoğunluğu hatta nerdeyse tamamı "yüzeysel" yaşamaktan yanalar... yani içinde bulundukları bu gizemi sorgulamadan,neyi,neden demeden yaşama taraftarı olan zihniyetler... ama onlarada hak vermek lazım... çünkü öyle bir zamana geldik ki ayrıntıların hiç mi hiç önemi kalmadı... insanlar direkt olarak gözlerinin önündekilere inanıyorlar... bu şey gibi oluyor; bir yemek düşünün:acaip güzel bir sunum yapılmış,çok güzel gözüküyor... şimdi siz bu yemeğe bakarak "kesin" bir dille "çok lezzetlidir" diyebilir misiniz? hayır. tadmanız gerekir... işte hayatta böyle... bakarak değil,hissederek yaşamayı öğrenemezseniz asla ama asla mutlu olamazsınız... insanlar duygularını hep bastırırlar.. çünkü bu zalim giden sistem bizlere duygusuz olmayı öğretti.... ama bu gereksiz öğretiden kendini kaçıranlar,soyutlayanlar maalesef kaybedenler oluyorlar... yüzeysel yaşayanlar, kaybedenleri acımasızca eleştirirler dikkat ederseniz... bu eleştiri savunmalarında kullandıkları kavramlardan biri de "saf" kelimesidir... bunu toplumumuz zamanla çarpıtmış ve "enayi" olarak anlamlandırmıştır. oysa ki saf ve enayi biribirinden çok zıt anlamdadır. saf demek,aynı zamanda ak demektir. yani iyi ve güzel adına ne varsa bu saflığın içindedir... saf;katışıksız,sade,güzel... ama enayi daha farklıdır... açıklamama gerek olduğunu zannetmiyorum çünkü canlı örnekleri çevrede mevcut olduğundan,varın sözlük anlamını siz bulun! neyse ben bu yazıya devam ederim belki.. belki etmem.... yaşadıkça öğreneceğim öğrendikçe de yazacağım... bunu okuyan insanlar yani birazda çevremdeki hayatta olanlar;bunu siz belirleyeceksiniz...

SEN GİTMEDİN! BİL Kİ YÜREĞİMDESİN...

barışım sen gittin mi şimdi? bize vazgeçme diyodun ya sen barışım? sen vaz mı geçtin şimdi? olmayacaksın daha hiç.. gülmeyeceksin yani bir daha ? saçlarını savurmayacaksın öyle mi? barışım,sen nereye gitin bu gece şimdi? kimlere şarkı söylüyor o tatlı dilin? ben eminim hala gülüyodur o güzel sürmeli gözlerin... ah be barışım,sen gitmeyecektin... bırakmayacaktın bizi... gel gör bizi sensizlik neyledi... gel de gör barışım... ıslak ıslak bakıyor gözlerimiz... sen daha düşmeden bulutlarda koşacaktın be barışım? dur yanlış yere koştun barışım... dur gitme... sen.. sen şimdi gittin mi barışım???

22 Nisan 2007 Pazar

Bugüne Dair...

Yorgunlukla huzurun karışımı biçimindeyim şuanda. Olasılıklara dahil bile edemeyeceğim bir günün oluşması,ve bu günün bana "olumlu" getirileri. Ve benim o gün boyunca sessizce ve de içimden mutluluk şarkıları söylemiş olmam...Hayatımda ilk defa üşümekten keyif duymam... Ve belkide ilk defa bu denli kendimi huzurlu ve güvenli hissetmem. Öyle bir keyif ki,günün,bende bıraktığı bedensel ağrı ve sızıları umursamamam. Yani sadece "bir an" için nefes almış olmam.Ve o "anı" dibine kadar hissetmeyi başarmış olmam.İçimde benim kontrolüm dışında oluşmuş olan o büyük geniş duvarları aşmak için ilk defa bu kadar istek duymam ve çaba sarfetmem.Aşılacak duvarların ardındaki düşünmeden sadece aşmak isteyişim,deneyişim...O duvarların ardında ne bir çiçek bezeli bahçe ne de bir düz arazi beklentisi içine girmemem.Güneşin biryerlerde doğduğunu,doğacağını düşünüp,güneşsiz,ama ılık bir havaya razı gelmek. Ve buna sebeb olarak da "gökyüzünü"göstermek... Güneşli veyahut kapalı. Düşünmemek.Bütün bir zihnini sadece gökyüzüne ayırmak.Neden? Çünkü o "gökyüzü"... Hissettiklerimden,en derinime bir merdiven dayayarak,en son basamağa varıncaya kadar kan ter içinde inmem...Ve gözümün önünde yanan o harlı ateşin içindeki kendimi izleyişim. Fakat acı içinde değil,belli belirsiz bir tebessümle bakışım. Ve nedendir bilinmez,tüm bu olanları,yetenekli bir sihirbazın el çabukluğu gibi,gökyüzüne göstermeden kendi küçük şehrimde yaşayışım.Ne bir damla yağmur,ne de irili ufaklı kar tanecikleri dilenmeyen bir şehir.Gökyüzünü sadece varolduğu için bilen seven özümseyen bir şehir...

Bugünün neden varoluşu yada varolduğu hakkında kafamı kurcalamadan günler sonra rahat ve de huzurlu bir uyku çekmeye merhaba deyişim.

Bir gökyüzü var,bugüne neden.Bir neden var küçük bir şehrin semalarında gezinen...

20 Nisan 2007 Cuma

bugünün anlam ve de önemi =))

sınavlar bitti.. ama yinede okula gitmem lazım bugün.. neden ? çünkü kulüp toplantısı var :s pufff neyse dergi çıktı daha ben alamdım alamadan yeni sayı için çalışıcaz... neyse... canım felaket sıkılıyor.. değişik birşeyler yapmak istiyorum...
neyse ki dün akşam güzel bir tiyatro izledim.. hala onun verdiği keyifin etkisindeyim tabii gecenin sonunda kankamla arkadaşı kavga etti ama.. ee büyükleri olarak durumu kurtardım... fakat sanırım benden büyük birine ihtiyacım var çünkü kendimle olan kavgalarımın artık son bulması lazım.. yada .. boşveriyorum ya,çünkü üstesinden gelebileceğim birşeyi neden deşifre edeyim ki? denendi ve test edildi. sonuç:işe yarar değil...

herşeyi akışına bıraktım... ne olursa olsun =)) böyle çok daha iyiymiş... birsüre böyle devam edeceğim hatta ne süresi devamlı böyle gitsin.. kendim için hayatım için ve aynı zamanda başka şeyler için aldığım kararları büyük bir itina ile uyguluyorum.. böyle olmaso gerektiği için...

hani yavuz çetinin bir şarkısı vadır "oyuncak dünya" diye.. güzel demiş... ama benden tavsiye sakın siz oyuncak olmayın bırakın dünya sizin oyuncağınız olsun ;)herşey biraz daha gülümseyebilmek adına... unutmayın....



18 Nisan 2007 Çarşamba

PeLin...

aç gözlerini çocuk,gör dünyanı...sakla topunu çocuk...bilerek savaşları...aç ellerini çocuk....sil akan kanları...cebine koy şimdi o güneşli günlerin şekerlerini...uyu çocuk...uyu da bekle güneşleri....yenigünleri...sakın bakma o pencereden çocuk bakma ki görme savaşların ensesindeki karanlık geleceğini.. kör ol çocuk...görme kötü adamların belindekini...sağır ol çocuk...duyma bomba seslerini..uyu çocuk ... uyu ki bekle güneşleri... yenigünleri...önce aç gözlerini çocuk gör dünyanı...sana vaadedileni...bil de anla çocuk...
tadın kaldı bende.. biraz acı biraz tatlı...okşayışların hala ellerimde biraz gerçek biraz rüyamsı..fısıldadıığın cümleler söyledğin melodiler anlattığın tüm hikayeler kaldı kırgın benliğimde...biraz kaldın sen bende...hem acı hem tatlı...tatlısı şarkılarımda dilimde acısı yüreğimde ağlayan kalbimde...
yalnızlığıma adını verdim sen diye çağırıyor geceler beni... sessizliğme haykırışlarını ekledim içten içe haykırıyo bütün benliğim ürkekliğime giderken bıraktığın asiliğini koydum çelimsizim büyük gölgeler içinde... bazen sızlarsa için,ürperirse,telaşa verme... o benim ruhumun çığlığı..çünkü sen bendesin ben de sende...dans ediyoruz yalnızlığın gölgesinde... belirsiz bedenler var...sessiz sokağın taş kaldırımında ellerim ceplerimde... ayaz vuruyo yüzüme,bedenime içimdeki suretine...

sözler incitir beni...dışı süslü içi boş sözler...insanlar yorar beni...dost bildiğim ama sinsi...hayat sürükler beni...yaşadığım ama anlamdan mahrum bırakıldığım hayat...bildiğim saklanır bilmediğimin ardına...benden ötedir beridir içimdeki hayat...hangi mendil yaraşır akıtılan her bir yaşa...nefes almak incitir beni...bu yüzden kırgınım hayata...bu yüzden mühürlü dilim, dilimin ucundaki sözlerim..bu yüzden yorgunum insanlara...ve bu yüzden anlam arıyorum içine düştüğüm anlamsızlıklarda...bildiğim saklanır bilmedğimin ardına...

gündüzün güneşine karanlığın gölgesini örttüm bütün görkemi ile örtümün altında gözlerimdeki parıltıya göz kapaklarımı örtüyorum bütün donukluuğu gizlercesine.... sııralıyorum cümleleri ardı ardına ağır ağır inen bir gece gibi yayılıyo unutulmuş melodime.... dinle bak duyuyor msun? dinle bak hatırlıyor msun? en son ne zaman duymuştun ölümün şarkısını?


bir puslu gece düşledim sen uyurken sen kabuslarından kaçarken ben uyumadım.bendim sabahları olmayan şehirden gelen sense bütün aydınlığı çalardın güneşlerden... bir karanlık gece düşledim sana ben sen uykunun dehlizlerinde oyalanırken... karanlığı lafa tutan bendim sendin sendin gündüzlere gülümseyen... bir ölüm düşledim ben.... sen bilmedin uykuya dalarken...uyumadan sonsuzluğa kapattım gözlerimi... sen düşlediğim o puslu geced
e uyurken....